T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KONYA / SELÇUKLU - Abidin Saniye Erçal İlkokulu

Hayal Gücünün Gelişimi

Hayal Gücünün Gelişimi...

Çocuklarda, hayal gücü ve yaratıcılığın ortaya çıkışı ile oyun gelişimi paralel olarak ilerler. Bebeklikten ilk iki yıla kadar geçen süre içinde çocukların oyunları fiziksel gelişimlerindeki aşamalara dayanan hareketleri içerir. Bu dönemde çocuklar yoğun bir enerji ile hareket etme odaklı oyunlar oynarlar. Hareketli oyuncakların peşinden emekleme, mama sandalyesinden tekrar tekrar oyuncak atma, yüksek yerlere tırmanma, parmak uçlarında koşma, yerde dönme ve bunun gibi harekete dayalı oyunlar yaşamın ilk iki yılında sıkça gözlemlenir... Elbette bu oyunlar, kas gelişimini ve denge-koordinasyon becerilerini desteklemek açısından son derece önemlidir.

İlk Hayali Oyunlar...

2-3 yaş civarında ise, zihinsel ve dil gelişiminin belli bir olgunluğa gelmesi ile soyut düşünme becerisi gelişmeye başlar. Yaşamın ilk iki yılında ağırlıklı olarak gözlemlenen hareket odaklı oyunlar, soyut/ sembolik düşünme becerisinin gelişmeye başlaması ile birlikte, yerini hayali oyunlara bırakmaya başlar. Genellikle bu hayali oyunların ilk örnekleri çocuğun ya da çevresindekilerin günlük hayattaki rutinlerini taklit etmeye dayanır. İlk hayali oyun örneklerinde, çocuklarımızın bir bebeğe mama yediriyormuş gibi, su içiriyormuş gibi, ya da telefonda birisiyle konuşuyormuş gibi yaptıklarını gözlemleriz. Bu nedenledir ki sembolik oyunlar çocuklar ve yetişkinlerin günlük dilinde ‘-mış gibi’ oyunlar olarak da tanımlanır.

Şaşırtıcı bir şekilde çocuklarımız son derece iyi gözlemcilerdir ve günlük hayatta gözlemledikleri fiziksel ya da duygusal detayları ayrıştırmadan repertuvarlarına katar ve bunları hayali, ‘gibi gibi’ oyunlarında sergilerler. Örneğin, 2-3 yaşlarındaki bir çocuk tamirat yapan babasının elindeki çekici öfkeyle çiviye vurduğunu gözlemlemişse, bir şey çakıyormuş gibi yaptığı oyununda da yüzünde bu öfkeli ifadeyi yansıttığını görürüz. Yine bu yaşlardaki bir kız çocuğu ablasının yüzünde kocaman bir gülümseme ile dans ettiğini gözlemlemişse, ablası gibi dans ettiği oyununda yüzüne kocaman bir gülümse konduracaktır.

Hayal Gücünün Oyundaki Yansımaları...

Daha erken yaşlarda taklite dayanan ‘-mış gibi’ oyunlar, 3-5 yaşları arasında yerini son derece yaratıcı özelliklere sahip, hayali oyunlara bırakır. Bu dönemdeki oyunlarda, çocuklar gerçek hayatta bir şekilde kullanılan bir nesneyi oyunda bambaşka bir amaca yönelik kullanmayı hayal edebilirler. Oynamak için seçilen boş bir kutu bir hayvan çiftliği olarak kullanılıyor iken, biraz sonra denizde yol alan bir gemiye dönüşebilir. Oyundaki konu ve oyuncuların rolleri, çocukların düşünce akışı ve çağrışımları doğrultusunda bambaşka bir yöne doğru ilerleyebilir. Oyunun bir yerinde garson iken, bir kaç dakika sonra bir çocuğun annesi olabilirler.

Bu yaştaki oyun, daha önceki yaşlardaki gibi teşvikle değil (‘Hadi bana su içiriyormuş gibi yap’), çocuğun kendi içinden çıkar (‘Anne hadi şimdi ben anneymişim, sen de benim çocuğum ol!’). Dahası, bu dönemdeki oyunlar çocuğun gelişen zihinsel ve dil becerileri sayesinde; farklı nesneler/oyuncaklar ve karakterlerden oluşan, değişen ve karmaşıklaşan hikayelere sahiptir. Artık oyunlarda, gerçek hayattan esinlenmeler çocukların hayal gücü ile birleşir ve oyunlar zenginleşir. Dahası, bu hayali oyunlar çocukların dünyasına açılan bir kapıdır; ve oyunlarla çocuklar yapmak istedikleri şeyleri ve nasıl hissettiklerini oyuna dökerler.

Yaratıcı Oyunu Desteklemek için Anne-Babalara Öneriler

‘Serbest oyun’a ve ‘açık uçlu’ aktivitelere zaman ayırın

Kurallı ve eğitsel oyunlar, eğitici ve yararlı olmakla birlikte çocukların yaratıcı düşüncelerini geliştiren aktiviteler değildir. Bu aktivitelerin yanı sıra, 2-3 yaştan itibaren serbest oyuna zaman ayırmak; hamur, boya kalemleri, küpler ve pek çok çeşitli materyaller ile çocuklarımızla önceden planlanmamış herhangi bir şey yaratmak; yani çocuklarımıza ‘açık uçlu’ aktiviteler sunmak yaratıcılığı besler.

Herhangi bir şey ‘oyuncak’ olabilir

Günümüzde oyuncak her kesimden insanın rahatça edinebileceği kadar ulaşılabilir ve çeşitlidir. Öyle ki, çoğu zaman anne-babalar evdeki oyuncak yığını ile ne yapacaklarını bilemezler. Oysa bir çocuğun sahip olduğu oyuncak sayısı, o çocuğun oyun oynama ve hayal gücü becerisi ile doğru orantılı değildir. Çünkü, aslında çocuklar çevredeki herhangi birşeyi oyuncak olarak kullanabilirler. Bu nedenle, anne-babaların zaman zaman aslında oyuncak olmayan şeyleri de oyuna katmaları ve çocuklarını hayal etmeye teşvik etmeleri (‘Ne dersin, bu tahta sopayı oyunumuzda nasıl kullanabiliriz?’), ayrıca farklı mekanlarda oynamak için çocuklarını desteklemeleri (‘Haydi bugün kendimize çatıda bir oyun kuralım, ne dersin?’) hayal gücünü ateşleyebilecek etkiye sahiptir.

Çocuğunuza söz hakkı ve seçim fırsatı verin

Problem çözme konusunda insiyatif verilen çocuklar, problem çözme becerileri daha fazla gelişmiş olan çocuklardır. Günlük hayatta karşılaştıkları zorluklarda, refleks olarak çocuklarımız için çözüm üretmek yerine, önce çözümün kendilerinden çıkmasına teşvik etmek yaratıcı düşüncenin gelişimini destekler. Pürüzlü bir zemin üzerinde küplerden kule yapmaya çalışan ama sağlam bir kule yapamayan 3 yaşındaki çocuğunuza ‘Haydi küpleri masaya getir burada yap’ demek yerine, ‘Kulen devrilip duruyor, devrilmemesi için ne yapmalısın? Ne dersin?’ sorusunu yöneltmek sizin de o an aklınıza gelmeyen bir çözüm üretmesini sağlayabilir.

‘Sonuç odaklı’ değil, ‘süreç odaklı’ oyun oynayın

Elbette sağlıklı bir miktar rekabet duygusu başarıyı destekler. Fakat çocuklar yaşıtları ile birlikteyken, okul ya da başka ortamlarda yeterince rekabet duygusu, kazanma ve kaybetmeye yönelik deneyim edinirler. Bu nedenle, evde yaratıcılığa dayanan oyun ve aktivitelerinizin ‘başarı’ ve ‘sonuç’ odaklı olmamasına özen gösterin.

Zaman zaman rutinlerin dışına çıkın

Çocuğunuz ve sizin için rutin ya da sıkıcı olabilecek aktivitelere biraz heyecan getirin. Çocuklarını okula arabayla bırakan anne-babalar için trafik son derece can sıkıcı bir durumdur. Oysa, birlikte geçirilen vakit sevilen şarkılar dinleyip söyleyerek ya da çeşitli hayal oyunları oynayarak (‘Madem arabadayız, dedektifçilik oyunu oynamaya ne dersin?’) keyifli hale getirilebilir. Ayrıca, günlük akış içinde rutinleriniz olsa da bazen işlerin sırasının değişebileceğini ya da bir işi farklı yollardan yapmanın yolları olduğunu çocuğunuza gösterin.

Elektronik aletlere ve TV’ye kısıtlama getirin

Ne kadar ilgi çekici olursa olsun televizyon, bilgisayar ya da tablet oyunlarının pasif aktiviteler olduklarını unutmayın. Etkileşime dayanan, interaktif aktiviteler olmadığından çocukların zihinsel gelişimlerini ve yaratıcı düşünce becerilerini serbest hayali oyunlar kadar destekleyemezler. Bu nedenle, çocuğunuzun elektronik aletlere ayırdığı zamana yaşına uygun bir limit koyun. Zaman zaman izlediği çizgifilm veya TV programlarını onunla birlikte izlemeye veya elektronik aletlerle oynadığı oyunlara katılın. Bu aktivitelerde çocuğunuzu pasif bir konumdan kısmen aktif bir konuma çekecek sorular sorun, bir sonraki adımla ilgili tahminler yapmasına sağlayın.

Bunları biliyor muydunuz?:

·         Yapılan bir araştırmada, soyut düşünen ve olaylara bu şekilde yaklaşan annelerin, somut düşünen ve bu şekilde yaklaşım sergileyen annelere kıyasla evdeki oyun ortamını daha çok zenginleştirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca “soyut düşünen annelerin” çocuklarında daha yüksek seviyelerde yaratıcılık potansiyeli görülmüştür.

·         Çocukların; ilgilerini çeken ve eğlenceli buldukları, kendi istekleri ile gelişen ve zorlayıcı durumlarda diğer durumlardan daha yüksek düzeyde yaratıcılık sergiledikleri gözlemlenmiştir.

·         Sosyal bilimler ve fen bilimleri dalında çalışan yaratıcı yetişkinlerin, çocukluk dönemlerinde bu dalda öğrenim görme beklentisi içinde olan öğrencilere kıyasla daha yüksek seviyede “yap-inan” (yeni bir yer hayal etme ve içerisinde yaratılmış veya gerçekte olan kişiler ile oynamak) oyunu oynadıkları ortaya çıkmıştır.

Günümüzde televizyon, çocuklarımızın en çok tercih ettiği iletişim ve eğlence araçlarından biridir. Rengarenk, sürekli değişen görüntüler ve sesler örüntüsü sunan bu “sihirli kutu” kimi zaman çocuklarımızın hayatında oyun vaktinden bile daha fazla zaman almakta.

Elbette, çocukların televizyon izleme alışkanlıkları ailelerin günlük alışkanlıkları ve seçimleriyle doğrudan ilişkili. Bos zamanlarını televizyon izleyerek geçiren ailelerin çocukları bos zamanlarında farklı aktiviteler ile ilgilenen ailelerin çocuklarına göre daha uzun saatler televizyon izlemekte. Bunun yani sıra, çalışma hayati, ev isleri, kalabalık aile ortamı, hastalık gibi farklı nedenlerle çocuklarına zaman ayıramayan anne-babaların, televizyonu çocuklar için “oyalayıcı” veya “çocuk bakıcı” bir araç olarak kullanmaları yine çocukların televizyon karşısında geçirdikleri zamanı arttırmakta.

Televizyonun çocuk hayati üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinin üzerinde durulmasının nedeni, ilköğretim düzeyindeki çocukların televizyon yayınlardan olumlu ve olumsuz yönde en fazla etkilenen toplum kesimi olması. Üstelik bu etkiler, ilk çocukluk döneminden itibaren gelişim üzerinde ortaya çıkmaya başlıyor.

Pek çok anne-baba, çocuklarının bebeklik döneminden itibaren televizyon karşısında adeta büyülenerek hızla değişen ses ve görüntülere uzun süre odaklandıklarını, hareketlik düzeylerinin azaldığını ya da daha kolay yemek yediklerini ifade ederler. Fakat, anne-babaların ifade ettiği bu kısa dönemli etkilerine rağmen, televizyonun yalnızca tek yönlü bir iletişim aracı olduğu unutulmamalıdır. Tek yönlü bir iletişim aracı olması nedeniyle de çocukların dünyayı keşfederken ve öğrenirken ihtiyaç duydukları deneme-yanılma, soru sorma-cevap alma, neden-sonuç ilişkisi kurma, takip edilme ve desteklenme gibi deneyimleri sağlayamaz. Oysa özellikle 0-3 yaşları arasındaki çocuklar, zihinsel ve sosyal-duygusal alandaki gelişimlerini tamamlamak için beş duyularını kullandıkları (çocuğun kendisine bakim verenin sesine, bakışına, dokunuşuna, onu besleyişine, varlığına ve yokluğuna farklı tepkiler vermesi) çift taraflı bir iletişime ihtiyaç duyarlar. Yapılan araştırmalar da anne-çocuk ilişkisinin ve ev ortamındaki uyaranlar gibi çevresel özelliklerin çocuğun zihinsel gelişiminde televizyondan çok daha etkili bir rol oynadıklarını ortaya koymuştur. Bu nedenle, uzmanlar tarafından iki yaşın altındaki çocuklara, duygusal ve zihinsel ihtiyaçlarını çift taraflı bir iletişim gibi desteklemeyen televizyonu önerilmemektedir.

Okul öncesi dönemdeki çocuklar için ise en önemli nokta, sürekli devinim halinde olan, renkli ve çok sesli bir dünya sunan televizyonun çocukların dikkat eşiklerini değiştirip, kitap ya da oyuncak gibi okuma-yazmanın temel taşları olan daha durağan uyaranlara dikkat vermelerini de güçleştirmesidir.

Diğer yandan, aileler tarafından en çok endişe duyulan konu çocuklar için yayınlanan programlarda popüler karakterlerin ve çizgi kahramanların şiddet ve saldırganlık içeren görüntüleridir. Bu gibi “sempatikleştirilmiş şiddet” ögeleri, 8 yaşına kadar gerçek ve fanteziyi ayıracak olgunluk düzeyine erişmemiş çocuklar için örnek teşkil ederek, ev ve okul ortamlarında problem çözmek veya isteklerine ulaşmak için saldırgan davranışları daha çok sergileme eğilimi göstermeleridir. Şiddet unsurlarına sürekli maruz kalan çocukların dünya ile ilgili algılarının değiştiği, dünyayı “tehlikeli, güvenilmez, korkunç” bir yer olarak algılayarak gerçekçi olmayan korkular geliştirildiklerini gözlemliyoruz. Bu gibi yayınlara sıklıkla maruz kalmanın sakıncalı sonuçlarından bir diğeri ise çocukların şiddete karşı duyarsızlaşmaları; saldırganlık ve düşmanlık içeren görüntüleri normal ve kabul edilebilir olarak değerlendirmeleri ve gerçek hayatta da saldırganlığı engelleme ihtiyacı duymama ve acı çeken kişiye empati duyguları beslememeleridir.

Şiddet ögeleri gibi, cinsellik ögeleri de çocuk programlarında yer almasa da çocukların televizyona maruz kaldıkları saatlerde dizi ve reklam gibi dikkat çeken yayınların içinde sıklıkla yer almaktadır. Bu unsurlar kadın-erkek ayrımını; erkeklerin güçlü, çalışan, para kazanan; kadınların ise kırılgan, erkeklere ihtiyaç duyan, daha pasif bir rolde resmedilmesi üzerinden vurgulanabilmektedir. Bu gibi vurguların, çocuğun kadın-erkek rollerini algılaması, karşı cinsiyete karşı saygı duyması ve cinselliği algılaması açısından sakıncalı olabilir. Özellikle cinsellik ile ilgili merakın başladığı ve cinsel kimliğin keşfedildiği 2-3 yaşlarındaki çocuklar bu olumsuz vurgulardan daha çok etkilenmektedirler.

Televizyonun etkileri üzerine düşünmek; güncel gerçekleri hiçe sayarak televizyonu hayatımızdan çıkarmayı değil, dünyayı bizden farklı algılayan ve televizyonda verilen mesajları algılamak ve anlamlandırmak konusunda yetişkin desteğine ihtiyaç duyan çocuklarımızın gelişimlerini kaliteli uyaranlarla desteklemektir. Bu anlamda, anne-babaların televizyon yayınlarının içeriği ve sureleri konusunda sınırlamalar getirmeleri önemlidir. Araştırmalar, gün içinde devamlı olarak (ara vermeden) televizyon izlemek yerine, yarım saatlik sureyi aşılmaması gerektiğini vurgulamışlar, bu surenin uzamasının öğrenmeyi olumsuz etkilediğini ortaya koymuşlardır. . Anne-babanın çocuğun izlediği programa hakim olması, içerik hakkında çocuğa sorular yöneltmesi ve yorumlar yapması çocuğun gerçek ve fanteziyi ayırt etmesi ve izlediklerini anlamlandırması açısından son derece önemlidir.

Bunları biliyor muydunuz?:

·         Araştırmalar, gösteriyor ki televizyon seyretmek için ayrılan ortalama süre uyku ve okula gitmek dışında herhangi bir aktiviteye ayrılan süreden daha fazla.

·         Araştırmalar televizyon karşısında daha fazla vakit geçiren çocukların daha az televizyon izleyen çocuklara oranla daha sıklıkla kilo problemleri yaşadıklarını ortaya koymuştur. Ayrıca yemek yeme sorunları yasayan çocukların pek çoğunun bebeklik döneminde televizyon karşısında yemek yiyen çocuklar olduğu belirlenmiştir.

·         Televizyondaki özellikle çocuklara hitap eden, genellikle yüksek miktarda yağ ve şeker içeren reklamlar da düzensiz beslenmeyi destekler niteliktedir.

·         Televizyon izleme suresi yeme düzenininim olumsuz etkilediği gibi uyku düzenini de etkilemektedir. Araştırmalar uyumadan önce ve uzun sure televizyon izleyen çocukların uykuya geçmekte zorlandıkları ve kalitesiz uyudukları (sıklıkla uyanma, tekrar uykuya dalmakta zorlanma gibi) ortaya konmuştur.

·         Çocuklarımızın odasından televizyonu kaldırmak, televizyon ile ilgili sınırların çizilmesi için son derece önemlidir.

https://www.psidanismanlik.com/bizden-size/cocuk/birinci-sinifa-merhaba-derken

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 03.07.2018 - Güncelleme: 03.07.2018 15:50 - Görüntülenme: 967
Kaynak: https://www.psidanismanlik.com/bizden-size/cocuk/birinci-sinifa-merhaba-derken
  Beğen | 1  kişi beğendi